27 Şubat 2012 Pazartesi

NEME LAZIM BE SULTANIM




Kanuni Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayâl eder, günün birinde “Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı?” diye derin derin düşünmeye başlar... Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur âlim Yahyâ Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu keşfine inandığı Yahyâ Efendi’ye gönderir... “Sen ilahî sırlara vâkıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın âkıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?” şeklinde mektubunu gönderir.

Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahyâ Efendi’nin cevabı bir bakıma çok kısa, bir bakıma içinden çıkılmaz bir hâl alır:

“Neme lâzım be Sultânım!”

Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultân, bir mânâ veremez. Yahyâ Efendi gibi bir zâtın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünmez. Söylenmeye başlar: “Acaba bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta?” Nihayet kalkar, Yahyâ Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gelir. Sitem dolu sorusunu tekrar sorar:

“Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!”
“Sultânım sizin sorunuzu ciddiye almamak kâbil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz ettim.”

“İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “neme lâzım be Sultânım!” demişsiniz. Sanki “Beni böyle işlere karıştırma” der gibi bir anlam çıkarıyorum.”

“Sultânım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şâyi olsa, işitenler de “neme lâzım” deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa. Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryâdı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimâd ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir...”

 
Bunları dinlerken ağlamaya başlayan koca sultan, söyleneni başını sallayarak tasdîk eder, sonra da kendisini böyle ikaz eden bir âlime memleketinin sahip olduğu için Allah’a şükreder. Yahya Efendi'ye ise bu tür tenbihlerini mutlaka söylemesi gerektiğini anlatır.

İlgili mektup, Topkapı Sarayı'nda sergilenmektedir.


Yahya Efendi Türbesi

22 Şubat 2012 Çarşamba

KADININ CİHADI




Riyad-un Nasıhinde buyuruluyor ki:

Resulullah Efendimiz (SAV), ev işlerini Hazret-i Fatıma (ra)'a, dış işlerini Hazret-i Ali (ra) ’ye vermiş, bu hususta
şöyle buyurmuştur:

(Hanımının evde oturması için, işlerini gören, ihtiyaçlarını karşılayan, onu yabancı erkeklerin görmesinden koruyan, ümmet-i Muhammedin düşmana esir düşenlerini satın almış, azat etmiş gibi sevaba kavuşur.)


(Ya Fatıma, ne mutlu o kadına ki, kocası ondan razı olur. Allahü teâlânın farz kıldığını yapmaktan ve kocasına itaatten sonra kadınlar için, yün eğirmekten, iplik bükmekten üstün iş yoktur. Bir saat yün eğirmek, iplik bükmek veya dokumak, kadınlar için bir yıl ibadet etmekten daha sevaptır. Dokudukları her iplik için amel defterlerine bir şehid sevabı yazılır.)

(Beş vakit namazını kılan, malının zekatını veren, Ramazan-ı şerif orucunu tutan, kocasının günah olmayan işlerinde ona itaat eden ve tesettüre uyan kadın, Cennete istediği kapıdan girer.)

Peygamber efendimiz, kendi kızına ve diğer kadınlara şehid sevabı kazanmak için ev işleri ile meşgul olmalarını emretmektedir. Başka bir hadis-i şerifte de, (Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir) buyuruldu. (Şir’a)

Kadınların Cennete girmeleri, erkeklere göre daha kolaydır. Bir kadın salih kocasına itaat ederse cihad sevabı kazanır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Müslüman bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar kocasına itaat edip namusunu muhafaza ederse, Cennete istediği kapıdan girer.) [İbni Hibban]

(Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir.) [Taberani]

(Koca hakkına riayet, Allah yolunda cihad etmek gibidir.) [Taberani]

(Hamile iken, doğururken veya lohusa iken ölen Müslüman kadın şehitdir.) [Taberani]

(Müslüman kadın, hamilelikten doğuma kadar ve çocuğu memeden kesene kadar yolundaki mücahid gibi olup ölürse şehit sevabı verilir.) [Taberani]

(Müslüman kadın, hamile iken, gündüz saim, gece kaim ve Allah korkusu kendisinde galip olan bir mücahid sevabı hak eder. Onu ağrı tuttuğunda kendisine verilecek sevabı hiç kimse bilmez. Bebeğin her emişinde bir can ihya etmiş gibi sevap alır. Sütten kestiğinde ise, bir melek, onu takdir ederek, “haydi bir daha” der.) [Ebuşşeyh] Saim = oruçlu demektir, kaim = gece kalkıp namaz kılmak, ibadet etmek demektir.

(Bir kadının kocası kendisinden razı olduğu halde hamile kaldığında Allah yolunda gündüz oruç tutup gece ibadet eden bir kişinin sevabı kadar ona sevap verilir. Doğum sancısı tutunca ona verilecek sevabı ancak Allah ü teâlâ bilir. Doğum yapınca çocuğun emdiği her yudum süte karşılık kendisine bir sevap yazılır. Gece çocuk onu uykusuz bırakınca rızası için 70 köle azat etmiş gibi sevap kazanır. Ey Selame, bunları söylemekteki maksadımı biliyor musun? Namusunu muhafaza eden, kocasına itaat eden ve kocasından gördüğü iyilikleri inkâr etmeyen saliha hanımları kastediyorum.) [Taberani]

Peygamber efendimiz, kendi kızına ve diğer kadınlara şehit sevabı kazanmak için ev işleri ile meşgul olmalarını emretmektedir. (Şir’a)

Bir kadın, kocasını güzel karşılar, güzel sözler söyleyerek hoşnutluğunu kazanmaya çalışırdı. Peygamber efendimiz aleyhisselam, kadının bu hareketinden dolayı kocasına buyurdu ki:
(Hanımına selam söyle, yarı şehit sevabına kavuştuğunu haber ver!) [Şir’a]

Erkeğini razı eden kadın için korku yoktur. 
İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kocası razı olduğu halde ölen kadın Cennete girer.) [Tirmizi]

(Kocasına muhabbet gösteren, çocuk doğuran, öfkelendiği an veya kocası kendine kızdığı zaman, kocasını razı edinceye kadar uyumayan kadın Cennetliktir.) [Taberani]

Riyad-un Nasıhin kitabında buyuruluyor ki:

Resulullah efendimiz, ev işlerini Hazret-i Fatıma’ya, dış işlerini Hazret-i Ali’ye vermiş, bu hususta şöyle buyurmuştur:

(Hanımının evde oturması için, işlerini gören, ihtiyaçlarını karşılayan, onu yabancı erkeklerin görmesinden koruyan, ümmet-i Muhammedin düşmana esir düşenlerini satın almış, azat etmiş gibi sevaba kavuşur.)

Ya Fatıma, ne mutlu o kadına ki, kocası ondan razı olur. Allah ü teâlânın farz kıldığını yapmaktan ve kocasına itaatten sonra kadınlar için, yün eğirmekten, iplik bükmekten üstün iş yoktur. Bir saat yün eğirmek, iplik bükmek veya dokumak, kadınlar için bir yıl ibadet etmekten daha sevaptır. Dokudukları her iplik için amel defterlerine bir şehit sevabı yazılır... 

-alıntı-

20 Şubat 2012 Pazartesi

SESSİZ GEMİ



Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden



YAHYA KEMAL BEYATLI

17 Şubat 2012 Cuma

İŞİM ACELE / ŞİİR



İŞİM ACELE


Gökte zamansızlık hangi noktada?
Elindeyse yıldız yıldız hecele!
Hüküm yazılıyken kara tahtada
İnsan yine çare arar ecele!

Gençlik... Gelip geçti... bir günlük süstü;
Nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
Eser darmadağın, emek yüzüstü;
Toplayın eşyamı, işim acele!

(1972) 
 
Necip Fazıl KISAKÜREK

PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN ADALET ANLAYIŞI





Peygamberimiz (sav) zamanında, Mahzumilerden bir kadın hırsızlık yapmıştı. Yüksek bir aileye mensuptu kadın. O yüzden Kureyşliler kadının ceza görmesini istemiyorlardı. Hz. Peygamber (sav)'in sevdiğini bildikleri Üsame’yi (ra) Hz. Muhammed (sav)’e gönderdiler. Üsame (ra), Kureyşlilerin ricasını Rasullah (sav)’a iletti. Peygamberimiz (sav), Üsame’ye (ra) şöyle dedi:


“(Ey Üsame, bugün medeniyetlerinden hiçbir eser kalmamış eski milletler ve) İsrailoğulları bu gibi taraf tutmalar yüzünden helak oldular. Bunlar fakirler üzerine şiddetli cezalar tatbik eder, nüfuzlu ve zengin olanları cezasız bırakırlardı... Şayet kızım Fatıma aynı suçu işleseydi gereken cezayı ona da verirdim”.

14 Şubat 2012 Salı

İLM-İ SİYASET




“Çok eski zamanlarda ülkeye nam salmış bir medrese varmış. Bu medreseden mezun olmak çok zormuş. Bir genç burada öğrenciymiş okulu birincilikle bitirmiş. Hocaları demişler ki; “- Sen çok başarılı bir öğrencisin fakat bizim ilmi siyaset diye bir dersimiz daha var bu dersi de okumanda büyük yarar var. Ancak isteğine bağlı.”

Öğrenci ise; “- Ben okulu bitirdim artık hizmet etmek istiyorum.” diyerek ayrılmış. O zamanlar araç falan yok, yaya olarak giderken karşısına bir köy çıkmış. Köye vardığında köylüler; “- Hoş geldin yabancı!” diye köy odası denen bir yerde bir yatak vermişler. Genç gece orda kaldıktan sonra ertesi gün köylülerle birlikte camiye gitmiş. Camide imam anlatıyormuş. Söylediklerinin çoğu yalan yanlış bilgilermiş.

Bizim genç medrese mezunu dayanamamış, hocaya müdahale etmiş; “- Hocaefendi senin anlattıkların böyle değil sen yalan yanlış şeyler söylüyorsun. Eyy cemaat bu hoca sahtekâr, yalancı!” demiş. Hoca bakmış köylünün gözünde itibar kaybedecek, “- Ey cemaat bu genç, aramıza nifak sokmak için gelmiş bunun katli vaciptir.” diye köylüyü gence karşı kışkırtmış bizim genç zor kurtulmuş köylülerin elinden.

Yaka paça yırtık perişan vaziyette hemen oradan hocalarına geri dönmüş. Medresede hocaları genci karşılarında o halde görünce; “- Niye geldin?” diye sormuşlar. Genç; “- İlmi siyaset dersi okumaya geldim.” demiş.

Neyse bizim genç ilmi siyaset dersini de okumuş medreseden ayrılmış. Tekrar aynı köye gitmiş tabii bu süre içinde tipini de değiştirmiş. Köyün girişinde karşılaştığı köylülere, çok ünlü hocalardan ilim tahsil ettiğini söylemiş. Köyün ileri gelenleri hürmetle karşılamışlar bu talebeyi ve köyün en güzel evinde misafir etmişler.

Ertesi gün köylülerle birlikte yine camiye gitmişler. Aynı hoca aynı şekilde yalan yanlış vaaz ediyormuş. Genç galeyana gelmiş rolünde ayağa fırlamış ve cemaate; “- Eyy cemaat demiş, bu hocanız var ya bu hocanız, böyle mübarek hoca zor bulunur ben diyorum ki, sizin hocanın sakalından bir kıl koparan cennete gider, saçından bir kıl kopartan cehennem azabı görmez.” demiş.

Bu hitap üzerine köylülerin tamamı hocadan bir kıl koparmak için hocaya saldırmışlar. Hoca köylülerin altında ezilmiş aradan da çocuğa söyleniyormuş. 
“- Seni tanıdım, sen geçen sene buraya gelen kişisin, ama bu defa İLMİ SİYASET okumuşsun.”

11 Şubat 2012 Cumartesi

KALP NEDEN ÖLÜR ?

KALPLERİN ÖLMESİNİN 8 SEBEBİ





İbrahim İbn-i Edhem'e şöyle bir soru sorulmuş:

"Ey İbrahim İbni Edhem! Biz yüce Allah'a dua ediyoruz. Fakat, bizim dualarımız kabul olmuyor. Bunun sebebi nedir? Oysa, yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de "Bana dua edin ki, sizin dualarınıza cevap vereyim." (Mü'min: 60)diye buyurmuştur."

Bu soruya İbrahim İbn-i Edhem şöyle cevap verdi:

"Sizin kalpleriniz ölmüştür. Siz ölü kalplerle yüce Allah'a dua ediyorsunuz."

Adam, bu cevap üzerine İbrahim İbn-i Edhem'e:

"Acaba bizim kalplerimizin ölümünün sebebi nedir?" diye sordu. Bunun üzerine İbrahim İbn-i Edhem şöyle dedi:

"Sizin kalplerinin ölmesine şu sekiz şey sebep olmuştur:

1 . Yüce Allah'ın hakkını, hükmünü bildiniz" fakat onun gereğini yerine getirip yapmadınız.

2. Kur'an-ı Kerım'i okudunuz; fakat onun emir ve hükümleriyle amel etmediniz.

3. Hz. Peygamber'i seviyoruz dediniz; fakat onun sünnetlerine uymadız.

4. Ölümden korktuğunuzu söylediniz; fakat ölüm için hiçbir hazırlıkta bulunmadınız.

5. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerım'de size: "Sakın şeytanı dost edinmeyin ve onun izinden gitmeyin. Çünkü şeytan, size düşmandır." diye buyurdu. Fakat siz, şeytana uydunuz ve her türlü günahı işlediniz.

6. Siz, cehennem ateşinden korktuğunuzu söylediniz; fakat ellerinizle bile bile kendinizi cehennem ateşine attınız.

7. Siz cenneti sevdiğinizi söylediniz; fakat cennet için hiçbir amel işlemediniz.

8. Sabah, yatağınızdan uyanır uyanmaz başkalarının eksik ve noksanlarını araştırır, onları çekiştirip ayıplarsınız; fakat kendi eksik ve noksanlarınızı asla hatırlamazsınız.

İşte, işlediğiniz bu sekiz şeyden dolayı yüce Allah'ın gazap ve öfkesine uğrayan kimselerin duası nasıl kabul edilir?" 



Kaynak : Rauf Pehlivan - Duanın Esrarı
(Ramazan Efendi, Haşiyet'ül Akaid)

10 Şubat 2012 Cuma

MÜ'MİNLERİ BİRBİRLERİNE ETTİĞİ DUANIN ÖNEMİ



Cenab-ı Rabbül Alemin Hz. Musa’ya:

“Ya Musa bana günahsız bir ağızla dua et!” diye buyurdu.

Musa (a.s.):“Yarabbi bende öyle bir ağız yok ki, sana nasıl günahsız bir ağızla dua edeyim,” dedi.

Bunu üzerine Allah’ü Teala:

“Başkalarının ağzıyla dua et çünkü sen başkalarının ağzıyla günah işlemiş olmazsın, öyle hareket et ki diğer insanlar gece gündüz sana dua etsinler. Veya kendi ağzını temizle, Allah’ın (c.c) adı temizdir onu zikrederken ağız temizlenir,” buyurdu.


Ümmü Derda (ra)’dan rivayete göre, Resulullah (sav) efendimiz buyurmuştur:

دعوة المسلم لأخيه بظهر الغيب مستجابة عند رأسه ملك موكل، كلما دعا لأخيه بخير، قال الملك الموكل به، آمين و لك بمثل..


“Bir müslümanın, bir din kardeşine gıyabında yaptığı DUA kabul olunur. Başında vazifeli bir melek vardır. Kardeşine hayır DUA’da bulunduğu vakit, bu melek: ‘AMİN’ der. Ve: ‘Senin için de bir misli olsun’ der.” Müslim-Ebu Davud Tac c 5 s 210


Hadisin Tirmizi’deki metninde hafif bir değişiklik var ki şöyledir:

إن أسرع الدعاء إجابةً دعوة غائب لغائب..


“En çok kabul edilen dua, din kardeşin gıyabında yapılan duadır” Ebu Davud-Tirmizi: Tac c 5 s 211




Efendimiz (sav), Ömer (ra) umre yapmak üzere kendisinden müsaade almaya geldiğinde Resulullah (sav): (لا تنسانا يا أخي من دعائك) “Kardeşim bizi duandan unutma” diye kendisinden dua istemiştir. Hz. Ömer der ki: (كلمة ما يسرني أن لي بها الدنيا) “Bu, bir sözdür ki, bedelinde dünya verilseydi, o kadar sevinmezdim” buyurur. Ebu Davud-Tirmizi: Tac c 5 s 211



Peygamber efendimiz, (Allahü teâlâya günah işlemeyen dil ile dua edin) buyurdu. Böyle bir dilin nasıl bulunacağı sual edilince, (Birbirinize dua edin! Çünkü ne sen onun, ne de o senin dilinle günah işlemiştir) buyurdu. [Tergibüs-salât]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Bir Müslümanın din kardeşinin arkasından ettiği hayır dua kabul olur. O dua edince, bir melek, “Âmin, kardeşin için istediğinin aynısı sana da verilsin” der.) [Müslim, Tirmizi, İbni Mace]

(Allah ile arasında perde bulunmayan iki dua vardır. Biri mazlumun duası, diğeri de kişinin din kardeşinin gıyabında yaptığı duadır.) [Taberani]



-alıntı-

9 Şubat 2012 Perşembe

CEMAATLE NAMAZ KILMANIN FAZİLETLERİ




Cemâatle Namaz

Namaz mevzûunda en mühim noktalardan biri de, farz namazların cemâatle kılınmasıdır.

Namazın cemaat ile kılınması vacip hükmünde müekked bir sünnettir. Şiâr-ı ümmettir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- vefatına yakın son günlerin dışında cemaati hiçbir zaman terk etmemiştir.

Âmâ bir sahâbî olan İbnu Ümmi Mektûm, cemâate devam husûsunda Hazret-i Peygamber’den izin alabilmek için:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Benim durumumu biliyorsun; evimle mescid arasında ağaçlar, hurmalar var! Her zaman rehber de bulamıyorum!” dedi.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:

“–Ezânı işitiyor musun?” diye sordu.

“–Evet!” deyince:

“–Öyleyse cemâate gel; emekleyerek de olsa…” buyurdular. (İ. Cânân, Kütüb-i Sitte VIII, 256) 

 

Bir başka hadîs-i şerîfte de “Karanlıklarda mescidlere giden”lerin hiçbir gölgenin bulunmadığı mahşer gününde Arş’ın gölgesi altında gölgeleneceği beyân buyurulur. 
(İbn-i Mâce) 


~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Cemâatle ilgili sayısız hadîs-i şerîflerden birkaçı şöyledir:

“Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınandan 27 derece üstündür.” (Buhârî, Ezân, 30)

“…İki kişi ile kılınan namaz, tek başına kılınandan; üç kişi ile kılınan namaz da iki kişi ile kılınandan üstündür. Daha fazlası Allâh’a daha sevimlidir.” (Ebû Dâvûd, Nesâî, İmâmet, 45)

“Yatsıyı cemaatle kılan, yarı geceyi; sahah namazını da cemaatle kılan bütün geceyi ibâdetle geçirmiş olur.” (Müslim, Mesâcid, 260)

“Kim bu beş vakit namazı cemaatle kılmaya devam ederse, Sırat Köprüsü’nü şimşek gibi geçenlerin başında olur. Ayrıca Allâh, onu tabiûnun ilk zümresi içinde haşreder. Hergün, her gece ona (cemaate) devam eden Allâh yolunda öldürülen bin şehid gibi ecir alır.” (Cem‘u’l-Fevâid, I, 246)

“Saflarınızı düzgün yapınız. Zîrâ saf düzgünlüğü, namazın kemâlindendir.” (Ebû Dâvûd, Salât, 93)

Cemaatle namaz, mü’minlerin îmân gücünü artırır. İslâm cemiyetinin aynasıdır. Cemaate devam ile îmân topluluğu muhâfaza edilir.

Hadîste buyurulur:

“Evinde abdest alarak mescide namaz kılmaya giden kişi evde ihrâm giyerek hacca giden kişi gibidir.” (Fezâil-i A’mâl, 275)

O kişinin mescide giderken attığı her adım başına bir sevap verilir ve bir günâhı da bağışlanır.

“Kim ilk tekbire ulaşarak kırk gün cemâatle namaz kılarsa, ona iki berât verilir. Biri cehennemden kurtuluş berâtı, öteki de münâfıklıktan uzak kalış berâtı.” (Müslim, Tirmizî)

Kıyâmet günü Allâh Teâlâ:

“Benim komşularım nerede?” diye soracak.

Melekler:

“–Senin komşuların kimler yâ Rabb?” diyecekler.

Allâh Teâlâ da:

“Devamlı mescidlere (cemâatle namaza) gidenler.” buyuracak.

Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:

“Mescid, her muttakînin evidir. Evi mescid olan kimseye Allâh, rahatlığı, rahmeti, sırat köprüsünü geçip cennete ve Allâh’ın rızâsına gitmesini garanti etmiştir.” (Taberânî)

Cemâate devam o derece mühimdir ki, bu husus üzerinde hadîs-i şerîflerde gayet ciddî tenbîh ve îkâzlar, yâni terkindeki zarâr ve ziyânı ifâde eden beyânlarda bulunulmuştur. Bu hadîs-i şerîflerden birini Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:

“Ezân sesini duyduğu ve bir özrü de bulunmadığı hâlde cemâate gelmeyip olduğu yerde namaz kılan kimsenin namazı geçersizdir.” şeklinde serdetmiş, sahâbe-i kirâm:

“–Özür nedir yâ Rasûlallâh?” diye sorunca:

“Hastalık veya tehlike korkusudur.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, İbn-i Mâce)

Bir başka hadîs-i şerîfte de:

“Allâh’ın nidâcısı, yâni müezzinin sesini duyduğu hâlde namaza gelmeyen kişinin hareketi, baştan başa zulümdür, küfürdür, münâfıklıktır (yâni o kişi kendisini büyük bir zarara sokmuştur).” (Ahmed, Taberânî) buyurmuştur.

Namaz vakti girdiğinde mescide gidebilmek husûsunda farklı şartlar altında bulunanların da, birkaç kişi de olsa namazlarını aralarında cemâatle kılmaları îcâb eder. Bu husustaki beyân-ı Peygamberî şöyledir:

“Bir köyde veya kırda üç kişi olup da cemâatle namaz kılmıyorlarsa, onlara şeytan musallat olur. Cemâate dikkat edin ve mutlaka katılın; çünkü kurt, yalnız olan koyunu yer.” (Ebû Dâvûd, Ahmed, Nesâî)

Yatsı ve sabah namazının cemâatle edâsı ise, ayrı bir husûsiyet taşır:

“Yatsı namazını (cemâat ile) kılan, yarı geceye kadar ibâdet etmiş, sabah namazını (da) cemâat ile kılan ise, gecenin tamamını ibâdet ile geçirmiş sayılır.” (Müslim)

“İnsanlar, ezân okumanın ve birinci safta namaz kılmanın fazîletini bir bilselerdi ve bunlara nâil olmak için de kur’a çekmekten başka çâre bulamasalardı, mutlaka kur’a çekerlerdi. Namaza erken gitmenin fazîletini bilselerdi, onun için aralarında yarış yaparlardı. Yatsı ve sabah namazının sevâbını bir bilselerdi, onlara sürünerek dahî olsa giderlerdi.” (Buhârî, Müslim)

Demek ki mü’minin, namazın sırrına erebilmek için gönlü namazda, kulağı ezânda olmalıdır. Namaza dâvet ezânla başladığından cemâate iştirâk, ezâna iştirâkle başlar. Ashâb-ı kirâm, ezân okunurken bütün dünyevî meşgalelerden sıyrılır, hemen namaz iklîmine girerlerdi. Çekiç sallayan eller durur, konuşan diller susar ve yollar sadece mescide uzanırdı. Allâh ile beraberliğin aşkıyla dolu gönüller, şu hadîs-i şerîfi edâ hâlinde olurlardı:

“Ezânı duyduğunuz zaman siz de aynen (müezzinin) söylediklerini tekrar edin! Sonra bana salât ü selâm getirin! Çünkü her kim bana bir kere salevât getirirse, Allâh buna karşılık on salevât (rahmet) eder. Bunu tâkiben benim için vesîle isteyin. O (vesîle), cennette öyle bir derecedir ki, ancak Allâh’ın kullarından birine verilir. İşte ben, o kul olmayı temennî ederim. Kim de benim için vesîle dilerse, ona artık şefâatim helâl olur.” (Müslim, Salât, 11)

Bu hadîs-i şerîf mûcibince okunması îcâb eden ezân duâsı şöyledir:

Bu hadîs-i şerîfin ulvî ve derûnî gâyesinden nasîb alamayarak şuûrsuz bir şekilde mescide gidiş geliş ise, kulu asıl maksada nâil eylemez. Bu meyânda:

“Kişi mescide ne maksadla gelirse, nasîbi odur.” (Ebû Dâvud) gerçeği unutulmamalıdır.

Diğer taraftan cemâat, meşguliyet açısından çok dağınık ve karmaşık sahnelerle dolu hayatı, disiplin altına almayı öğretir ve kula bir intizâm vererek onu muvâzene sahibi kılar. Dolayısıyla bu hususta vârid olan:

“İmâmdan evvel başını kaldıran kimse, Allâh Teâlâ’nın, onun başını merkep başına çevireceğinden1 korkmaz mı?” (Buhârî, Müslim) beyânı da, en sıradan ve tertipsiz kimseleri dahî ciddî ve belli bir terbiye altına alarak huzûrullâhta lâyık-ı vechile ibâdete sevkeder. Aksi hâlde cemâatle namazda muvâzene ve intizâm mümkün olmaz.

Cemâatle namaz husûsunda söylenecek son söz, her mü’minin kalbinin âdetâ mescidlere asılı bir vaziyette olmasıdır. Zîrâ kıyâmet gününde hiçbir gölgenin bulunmadığı o dehşetli mekânda ilâhî bir gölge ile taltîf edilecek yedi sınıf kimseden biri de «kalbi mescidlere asılı olan» mü’mindir.


-ALINTI-

7 Şubat 2012 Salı

GELMEZ SANA BİR ZİYAN BU AŞKTAN GÖNLÜM


Gelmez sana bir ziyan bu aşktan gönlüm!
Can gitse de korkma başka bir candır ölüm!

Hz. Mevlana

ALTIN VE GÜMÜŞÜ BİRİKTİRENLER

Altın ve Gümüşü Biriktirip de Bunlar Allah Yolunda Sarf Etmeyenlere Acıklı Bir Azabı Müjdele!


Sevbân (ra) şöyle anlatır:

“…Altın ve gümüşü biriktirip de bunları Allâh yolunda sarf etmeyenlere acıklı bir azâbı müjdele!” (Tevbe, 34) âyeti nâzil olduğu zaman biz, Efendimiz (sav) ile birlikte seferde bulunuyorduk.


Sahâbeden bâzıları:


“–Altın ve gümüş hakkında inecek olan indi. (Artık bir daha onları biriktirmeyiz.) Keşke hangi şeyin daha hayırlı olduğunu bilsek de ondan biraz edinsek?” dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah (sav) şu cevâbı verdi:


“–Sâhip olunan şeylerin en fazîletlisi; zikreden bir dil, şükreden bir kalb ve kocasının îmânına yardımcı olan sâliha bir zevcedir.”

(Tirmizî, Tefsir, 9/9)

O, SÖZ SÖYLEYİP ŞİMDİ SUSMUŞLARI GÖR!





O, SÖZ SÖYLEYİP ŞİMDİ SUSMUŞLARI GÖR!



Yürü, bir an için mezarlıkta sessizce otur. 


O söz söyleyip şimdi susmuşları gör!

Onların topraklarını bir renkte, bir halde görürsün, 

ama halleri bir değildir ki…



[Hz. Mevlana]

ALTI ŞEY, ALTI HALDE GARİPTİR



Altı şey, altı halde gariptir:



1- İçinde namaz kılınmayan mescit,


2- Okunmayan Kur’an-ı Kerim,

3- Fâsıklar yanında, Kur’an-ı Kerim,

4- Kötü huylu, zalim kocanın yanında, saliha kadın,

5- Kötü huylu kadının elindeki salih koca,

6- Sözünü dinlemeyen kavmin arasındaki âlim.

EVLİLİKTE HANGİ TİP İNSANLAR MUTLU OLAMAZ



Hep fedâkârlık bekleyen, kendisi fedâkârlıkta bulunmaya hiç yanaşmayan,
 

Küçük şeylerle mutlu olamayan,
 

Herşeyi tenkid edenler (eleştiren),
 

Nimeti, iyilik ve güzelliği fark etmeyenler,
 

Başkalarını suçlayıp duran, ama kendi eksiklerini görmeyen,
 

Didaktik (buyurucu, öğretici) üslupla konuşan,
 

Tebrik ve takdir cimrisi olan,
 

Öfkesine hükmedemeyen,
 

Şüpheci, endişeci ve dedektif huylu olanlar,
 

Maddî olarak kendinden üstündekilere imrenirken, kendinden aşağıdakilerden ders ve ibret almayan,
 

Sır saklamayı bilmeyen,
 

Boşanma ve ayrılma lafını sıkça ağzına alan,
 

Eşini başkalarıyla kıyaslayan tipler genellikle evliliği zora sokarlar .



-alıntı-

ŞU 3 ŞEYİ ASLA GECİKTİRME



Namaz, cenaze ve bekarlık geciktirilmez.


Hz. Ali (ra) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet ediyor:

Üç şey vardır, geciktirilmez: 
Vakti geldiğinde namaz, 
hazır olduğunda cenaze 
ve dengi bulunduğunda bekar.

Camiüssağir [3:310, Hadîs No: 3478]


6 Şubat 2012 Pazartesi

AĞLA GÖZLERİM



"AĞLA AÇILIRSIN" SÖZÜ DOĞRUYMUŞ.
 
Sıklıkla duyduğumuz 'ağla açılırsın' sözünün doğruluğu bilimsel olarak da kanıtlandı.

ABD'de yapılan araştırmalar ağlamanın hem fiziksel hem psikolojik olarak faydalarını gösterdi. 

İşte ağlamanın 3 faydası;

KİMYASALLAR ATILIYOR


Son yapılan araştırmalar gözyaşının vücuttaki bazı zararlı kimyasalları attığını ve fiziksel anlamda rahatlattığı iddiasını ortaya koyuyor.


Vücuttaki toksik maddeleri atmanın yanı sıra ağlamanın psikolojik bir faydası da elbette var. Ağlamak duygu durumumuzu iyileştiriyor ve acı verici durumlarda rahatlama sağlıyor.


STRESİ AZALTIYOR


Stres kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, tip 2 diyabet ve obezitenin en büyük sorumlularından biri olarak gösteriliyor. Ağlamanın ise stresi azalttığı uzmanlar tarafından söyleniyor.

Ağlamanın rahatlatmasının bir sebebi de yine strese neden olan kimyasalları vücuttan atması.

KİŞİLER ARASINDA DUVARLARI KALDIRIYOR


Ağlamak, diğer insanlarla aramızdaki duvarları kaldırıyor. Ağlarken utanma, acı gibi duygular hissedilse dahi sonunda kişi rahatlıyor ve yanında ağladığı kişiyle arasında bir bağ oluşuyor.

 

ZEMZEM'İN SIRRI ÇÖZÜLEMİYOR


ZEMZEM'İN ÖZELLİKLERİ VE ZEMZEM'İN FAYDALARI

Zemzem'in sırrı çözülemiyor!
 
Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) raporlarına göre dünyanın en sağlıklı sularından olan zemzem suyunun esrarı, günümüz teknolojisi ile çözülemiyor.

Kaynağı bulunamayan suyun denizden 80 kilometre uzakta olmasına ve çevresinde başka hiçbir kuyu olmamasına rağmen yıllardır kurumaması, araştırmacıları şaşkına çeviriyor.

Zemzem biter mi?

Sadece 1.5 metre derinliğindeki kuyudan hac mevsiminde milyonlarca hacı tüm su ihtiyacını karşılarken, su seviyesinde de hiçbir azalma olmuyor. Açlığı gidermek için içenin açlığını, susuzluğunu gidermek için içenin de susuzluğunu gideren suyun esrarı bilim adamları tarafından inceleniyor. Avrupa'da laboratuarlarda yapılan araştırmalarda, zemzem suyunun çok az kükürt içerdiği tespit edildi.


Amerika'da yapılan test sonuçlarına göre ise zemzem, içinde mikroorganizma ve bakteri bulunmayan tek su olma özelliği taşıyor. WHO tarafından da zemzem, dünyanın en içilebilir ve sağlıklı sularından biri olarak açıkladı. Fakat diğer sulara göre çok daha besleyici ve mineral barındıran suyun kaynağı ise halen araştırma konusu.

İŞTE ZEMZEM'İN BİLİM DÜNYASINI ŞAŞKINA ÇEVİREN ÖZELLİKLERİ


Zemzem Cennet pınarlarındandır.

Cenab-ı Hakkın İbrahim (a.s.)´a ikram ettiği bir nimettir.

Harem-i Şerif´deki Ayat-ı Beyyinat´dandır.

Hacıların muşahede ettikleri en büyük nimet ve menfaatlerdendir.

Yeryüzündeki en hayırlı sudur.

Cibril-i Emin vasıtasıyla zuhur etmiştir.

Yeryüzünde en mukaddes topraktan kaynayan sudur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in kalb-i şerifinin defalarca yıkandığı sudur.

Rasulullah Efendimizin mübarek tükürüğü ile bereketlenen sudur.

Açları doyuran sudur.

Dünya devam ettiği müddetçe bu vasfı devam edecektir.

Her derde devadır.

Hususiyle humma (sıtma)'ya şifadır.

Baş ağrısını giderir.

Gözün görmesini ziyadeleştirir.

Ne niyetle içilirse ona devadır.

Ona bakmak ibadettir.

Ondan içmek günahlara keffarettir.

Kaburgalarını gerdirinceye kadar içmek iman alameti ve nifaktan kurtulmaktır.

Misafirlere ikram edilecek en güzel hediyedir.

Mekke'yi Mükerreme´den diğer beldelere taşınması sünnettir.

Ebrar´ın içeceğidir.

İçilmesi sünnettir.

Misafire önce ikram edilir.

Onunla abdest almak sünnettir.

Kücük çocuklara ikram etmek sünnettir.

İçmekte büyük sevap vardır.

Ne kadar içilir ve ne kadar taşınırsa taşınsın bitmez.

Bedene kuvvet verir.

3 Şubat 2012 Cuma

DOSTUMA NASİHAT


DİNLE DOSTUM

Bildiklerini anlat, 

ama akıl vermeye kalkma... 

Anlatılanları iyi dinle, 
ama hepsini doğru sanma...

Sessiz kalmak bir şey bilmediğin anlamına gelmez...
Çok konuşmak ta çok şey bildiğini göstermez... 

Herkesi kendine eşit gör, her kim olursa olsun... 
Bir insanı küçümsemek akılsızlık, çok büyük görmekte korkaklıktır... 

Cesaret akıldan gelirse cesarettir, 
bilgisizlikten gelirse cehalettir...

Strese İyi Gelen Şeyler