19 Ocak 2012 Perşembe

ANNE BABASINI HİÇ GÖREMEYEN BİR BEBEĞİN GÜNLÜĞÜ


5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayım. Varım. Müthiş bir duygu bu. Var
olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor. Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm.
Ama ne de olsa, ben benim. Varım ya! Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli
belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve benliğimi hissedebiliyorum. Bir kız
olacağım ve baharda çiçekleri seveceğim.

19 Ekim (14.gün) : Biraz büyüdüm. Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz
farkında değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen
sımsıcak kan bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden
hissediyorum. Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacağım.

23 Ekim (18.gün): Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı.
Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Bu "el" in dokunduğu yerler
dudağım damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde
tebessümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek.
Herhalde önce "Anne!" diyeceğim. Anne duyuyor musun beni? Seninle
konuşacağım. Sana güleceğim. Kimilerine göre hâlâ daha var değilmişim...
Nasıl olur? Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya... Hem
sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle
değil mi anneciğim? Ah bir konuşabilsem!

27 Ekim (22.gün): Bugün pek mutluyum. İçimde tatlı bir kıpırtı başladı.
Artık bir kalbim var. Kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp
duracak. Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı annemin ki gibi... Annem
bedeninde iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi!
Duyuyor musun anne?

2 Kasım (28.gün): Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarım ve bacaklarım da
biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım bak nasıl kucaklayacağım
seni anneciğim. Şu ayaklarım da tamamlansın da, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz. Belki birlikte okula gideriz.

12 Kasım (38.gün): Ah evet... Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük
şeyler. Aman Allah' ım parmaklarım da çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek
toplayacağım, annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel
bir şiir yazacağım. Anneciğim, orada mısın? Ellerimi ellerinin arasına koymak
için sabırsızlanıyorum.

20 Kasım (46.gün): Oh, nihayet.. Annem doktora gitti. Burada olduğumu
öğrendi.. Yaşasın! Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason
diyorlarmış. Resmimi bile çekti. Sevinmiyor musun anneciğim? Seneye kalmaz
kollarının arasında olacağım...

25 Kasım (51.gün): Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız
olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım..

10 Aralık (66.gün): Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir
küçük burnum, dudaklarım ve yanağım var... Anneme benziyorum galiba...

13 Aralık (69.gün): Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık
ama olsun. Yine de mutluyum. Yaşıyorum ve varım. Kısa bir süre sonra gün
ışığını görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm.
Dünyada gökkuşağı diye bir şey varmış.. Onu çok merak ediyorum.. Anneciğim,
babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim. Tanışacağız.... Mutlu olacağız.
Gülüşeceğiz...

24 Aralık (80.gün): Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin
kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor
musun? Hatta sesini bile tanıyabiliyorum. Sesin ne kadar tatlı... Hiç duymadığım bir şey bu... Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım.
Kollarında uyuyacağım, yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim. Benim için ninni de söyleyecek misin anneciğim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka... Beni koklayacaksın.. Çok seveceksin, degil mi?

28 Aralık (84.gün): Anne burada bir şeyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz
bakıyor böyle... Sen acı çekiyor gibisin. Kalp seslerin değişti... Sustun.
Benimle niye konuşmuyorsun anne?

Anne... Anne... Anneciğim... Yüzümde
soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar... Anne bir şeyler yap...
Anne... Kolumu çekiyorlar anne... Canım yanıyor anne... Anne... Ayaklarımı
parçalıyor bu şey anne... Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne...
Anne kalbimi parçalıyorlar... Anneciğim... Anne... Anne... An... Ah!

Kürtajınız tamamlandı hanımefendi. Geçmiş olsun!!!

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:

"Geçim endişesi ile (fakirlik korkusuyla) çocuklarınızı öldürüp canına kıymayın." (İsrâ: 31)

Bu Âyet-i kerime'de belirtildiği gibi kürtaj bir cinayettir. Cahiliye devrinde kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. Aynı cahiliyet
devam ediyor. Bugün ise daha rahimde iken öldürüyorlar. Bu apaçık bir katliamdır,
Allah-u Teâlâ'nın hükmüne rızâ göstermemektir.

"Biz onların da sizin de rızkınızı veririz." (İsrâ: 31)

Rızıkla ilgili düzenleme Allah-u Teâlâ'nın elinde olduğuna göre; çoluk çocuk
sahibi olmanın, çocukların kız veya erkek olmasının fakirlikle hiçbir ilgisi
yoktur demektir. Kullarına bir babanın evlâdına olan merhametinden daha çok
merhametlidir, çocukların rızkını kendi teminatı altına almıştır.

"Onları öldürmek gerçekten büyük günahtır." (İsrâ: 31)

( alıntı Dr.Ahmet ALTINER)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Strese İyi Gelen Şeyler