31 Aralık 2011 Cumartesi

SUS GÖNLÜM



Sus Gönlüm!
Çok dile getirme. 
Sen dile getirdikçe gönlün dahada coşuyor, 
daha meraklanıyor ve beklemek daha da zorlaşıyor.

Sus Gönlüm! 
Çok laf etme. 
Az söyle ki işimiz olgunlaşsın. 
Az söyle ki Hakka karşı yanlış kelam çıkmasın.

Sus Gönlüm!
Bir elif miktarı sus. 
Az kaldı bahara. Dayan gönlüm. 
Denizin içinde meydana gelen görünmeyen dalgalar gibi yüreğin biliyorum. 
Beklemekten başka çare olsaydı, seni durdurmazdım… İnan bana… 
Ama yok. 
Başka çare yok. 
Unutma ki ilaç bile beklemeden tesir etmez, 
çiçek bile vakti gelmeden önce açmaz…   

Sus Gönlüm!
Bu kışın bahara dönünceye kadar. 
Bu gece gündüz oluncaya kadar. 
Uzak yollar yakınlaşıncaya kadar.
Bu sıkıntının ardından ferahlık gelinceye kadar.
Ve yüzümüz vuslat gözyaşlarıyla ıslanıncaya kadar sus…
Sus Gönlüm!
Seni senden daha iyi bilen Rabbinin hükmü vuk’u buluncaya kadar. 
Senin nasibin sana ulaşıncaya kadar, ulaşmayanlarınsa senin nasibin olmadınığını anlayana kadar sus…

Sus Gönlüm!
Onun geleceğini görünceye kadar. 
Acının bala dönüştüğünü fark edinceye kadar. 
Onun gönlünün senin gönlüne muhabbet düğümüyle bağlandığını görünceye kadar.

Sus Gönlüm!
Sebepler var edilinceye kadar. 
Bahaneler oluşuncaya, birbirimizin nasibi oluncaya kadar sus.
Sus Gönlüm!
Bütün bu susmalarına karşılık her şeyin hayırlısının olacağına inanarak sus.
 
Sus Gönlüm!
Her susuşun bir cevap olsun. 
Her susuşun, sabrın olsun. 
Her susuşun, duan olsun. 
İçten yakarışının adı olsun, susuşun. 
Bekleyişinin. 
Umut edişinin, inancının, sevdiğinin vurgusu olsun, susuşun…
 
 
alıntı.

MUTLULUK TESTİ

Çoğumuz zaman zaman mutsuz olmaktan yakınırız. Gerçekten mutsuzmuyuz yoksa, sahip olduğumuz mutluluğun farkında mı değiliz?  

MUTLULUK TESTİ !

* Hayatın Güçlüklerine Katlanabilecek Kadar İNANÇ,

* Geleceğin Daha İyi Olacağına İnanacak Kadar ÜMİT,

* Doğru Bildiklerin İçin Mücadele Edebilecek Kadar CESARET,

* Topluma , Ailene , İslam’a Faydalı Olabilecek Kadar SAĞLIK,

* İhtiyaçlarına Yetebilecek , Zekâtını Verebilecek Kadar PARA,

* Başkalarının Daima İyi Yönlerini Görebilecek GÖZ,

* Çevrenizdeki İnsanlara Yardım Eli Uzatacak Kadar CÖMERT,

* İnsanlardan Karşılık Beklemeden Yapabileceğin İYİLİK,

* Hayatın Zorluklarına Karşı Hayatı Ve İnsanları Kuşatacak SEVGİ ,

* Yastık Kadar Yumuşak Ve Rahat Bir VİCDAN,

* Dili , Belini , Kalbini , Keseni Ve Gözünü Haramdan Saklayabilecek İRADE,

* Gördüklerinin , Duyduklarının Düzelmesini Bekleyebilecek Kadar SABIR,

* Günahlarını , Noksanlarını İtiraf Edebilecek Kadar FAZİLET,

* En Kötü Halinde Bile Allah’dan Razı Olabilecek Kadar 'ŞÜKÜR' Varsa,


SEN MUTLUSUN..





30 Aralık 2011 Cuma

SOBALI EVDE BÜYÜYEN ÇOCUK


Sobanın borusunda bulunan çamaşır kurutma tellerine asılı olan okul önlüğünün kurumasını beklemiş çocuktur...

Kış sabahları bazen üşümekten yataktan çıkmayı istemeyen, soba kokusunu seven, üstünde kaynayan çaydanlığın sesini seven, üstündeki kestanenin, mandalina, elma kabuklarının kokusunu tanıyan seven, bahçede karda oynadıktan sonra üstüne ellerini tutup ısıtmayı seven, sobalı odadan öteki odaların soğukluğu nedeniyle çıkmak istemeyen, kömür kokusu, odun kokusu, çalı çırpı çıtırtısı, ateş gürlemesi nedir bilen çocuktur...

Yıllar sonra büyüdükten sonra kaloriferli veya kombili bir evde bile halen "oturma odası"nın kapısını kapayan rahatsız bir insandır...

İlerleyen yıllarda kestaneye bayılan ama çocukluğundan hatırladığı tadı bulamayan bir büyük insan olacaktır...

Sobanın üzerine kolonya dökerek alev denemesi yapmış çocuktur...

SOBALI EVDE BÜYÜYEN ÇOCUK;

Elbiselerinin bir köşesi kurutulurken yanmıştır...

Büyüdüğünde yazın bile yorgan kullanmadan uyuyamama alışkanlığına ve her mevsim açık kapıları kapama hastalığına sahip olacak çocuk...

Gizli gizli sobanın arkasına pastel boya değdirip, boyanın eriyerek soyut sanat eserlerine dönüşmesini izleyen, koku farkedilip kendisine müdahale edilene kadar bunu değişik renklerle yapmaya devam eden çocuktur...

Nohutun leblebiye dönüşünü soba üstünde görmüş çocuktur...

Yün çoraplarını sobaya dayayarak ayaklarını ısıtmıştır bu çocuk....

Geceleyin ateşin kırmızı ve sarı renklerinin dansını evin tavanında seyreden çocuktur...

Elinin kolunun bir kenarında muhtemelen nasıl olduğunu hatırlayamadığı yanık izleri olan çocuktur...

Sobanın kenarına pısıp dakikalarca ısınan, sonra koşarak aynaya bakan ve kıpkırmızı yanakları görünce kendini beğenen, bundan zevk alan çocuktur...

Annesi evde yokken soba sönmesin diye sobaya tahta, kömür taşımayı görev bilmiş çocuktur...

Gece lambasının ışığı yerine sobanın alevlerine bakarak uyuyan cocuktur...

Soba tütünce tırsmış çocuktur...

Sobanın üstüne mantar koyup tuzlayıp sonra afiyetle yiyen çocuktur...

Sobanın önünde mavi leğen icinde banyo yapmış çocuktur...

Muhakkak bir kere evi havaya ucurma macerasini yasamis cocuktur...

SOBALI EVDE BÜYÜYEN ÇOCUK;

Sobanın sıcaklığını ne kaloriferle ne de doğalgazla ısınan evde bulabilmiş çocuktur...

Önlük yakalığını kumaş mendilini bilumum ufak tefek malzemeyi soba borusuna yapıştırmak suretiyle ütülemiş olan çocuktur...

Sıcacık odada radyo dinlemeyi...

Sevdikleriyle zaman geçirmeyi...

Annesinin ördüğü kazağı o sıcaklıkta yinede giymeyi...

Özelliklede hasta olmayı çok iyi bilen çocuktur...

BÜYÜKLERDEN ÖĞÜTLER


Emanete ihanet etmeyin..
Halinizden şikayet etmeyin..
Büyüğünüze emretmeyin..
Boş şeylerde israr etmeyin..
Cahillerle sohbet etmeyin..
Nefesinizi boşa tüketmeyin..
İnsanları bekletmeyin..
Etrafınızı kirletmeyin..
Hayatınızı mahvetmeyin..
Kimseye minnet etmeyin.
İnsanları yüzüne karşı methetmeyin..
Kimseye küfretmeyin..
Kötülüge meyil etmeyin..
Malınızı boşa sarf etmeyin..
Sırrınızı açık etmeyin..
Her şeyi merak etmeyin..
Suçunuzu inkar etmeyin..
Şerefinizi kaybetmeyin..
Vatanınızı terk etmeyin..
İyiliğe niyet edin..
Büyüklere hürmet edin..
Sıkıntıya sabredin..
Aza kanaat edin..
Sözünüzde sebat edin..
Bildiğinizle amel edin..
Hatanızı Kabul edin..
Yaramaz ise def edin..
http://www.facebook.com/radyoasya
Varken tasarruf edin..
Alimlerle sohbet edin..
Nefsinizle inat edin..
Sofranıza davet edin..
Zararlıysa men edin..
Seviyorsanız ifade edin..
Kalpleri fethedin..
Misafire ikram edin..
Muhtaca yardım edin..
Bilseniz de istişare edin..
Tehlikeye dikkat edin..
Hakkı teslim edin..
Unutacaksanız kaydedin..
Esirgemeyin lütfedin..
Gariplere merhamet edin..
Kazanmaya gayret edin..
Çalışanı takdir edin..
Başarıyı tebrik edin..
Mazereti kabul edin..
Her an tevekkül edin..
Çocuğunuzu terbiye edin..
İyiliği emredin.
Kötülüğü terk edin.
Herkese tebessüm edin..
Güvenseniz de kontrol edin..
İnanmayana ispat edin..
Fakirleri gözetin..
Hayır için sarf edin..

MUTLULUK SÖZLERİ



Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Dışarıda kar...
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki...
Kuzinenin üzerinde demir maşa...
Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli.
Ekmek her zaman ekmek gibi...
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış,
bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş
merkezlerinin restoran katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde
hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...
rdasya.blogspot.com
Dışarıda kar...
İçeride kanaat...
İçeride huzur...
Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer,
kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma
dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine,
geniş ve besleyici bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi,
sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı... Domates de...
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar...
İçeride huzur...
Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu,
yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi...
Kimin umurunda...
Ne güzel cahildik.
Mutluluğun resmini çiziyorduk...

7 (YEDİ) AYET VE SIRLARI



Hadisi Şeriflerde buyurulur ki,

"Bir Mümin İnanç İle Bu Yedi Ayeti Okumaya Devam Eder İse Gökten Dünyaya Uhud Dağı Büyüklüğün de Azap Ve Belalar Yağsa,Bu Ayetleri Okuyan Kimseye Bu Ayetlerin Bereketiyle,Rabbimizin İzniyle Hiç Bir Zarar Erişmez Ve O Kişi Bütün Belaları Üzerinden Def Eder"


(Tevbe SURESİ 51.AYET)


قُل لَّن يُصِيبَنَا إِلاَّ مَا كَتَبَ اللّهُ لَنَا هُوَ مَوْلاَنَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

Kul len yusîbenâ illâ mâ keteballâhu lenâ, huve mevlânâ, ve alâllâhi fel yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).

De ki: “Allah'ın bize yazdığı şeyden başkası, bize asla
isabet etmez. O, bizim Mevlâ'mızdır.” Ve artık mü'minler, Allah'a tevekkül etsinler.


(Yunus SURESİ 107.AYET)

وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصَيبُ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

Ve in yemseskallâhu bidurrin fe lâ kâşife lehu illâ hû(hûve), ve in yuridke bi hayrin fe lâ râdde li fadlih(fadlihi), yusîbu bihî men yeşâu min ibâdih(ibâdihi), ve huvel gafûrur râhîm(râhîmu).

Ve eğer Allah, sana bir zarar (bir darlık) dokundurursa, artık onu, O'ndan (Allah'tan) başka giderecek kimse yoktur. Ve eğer sana (senin için) bir hayır isterse, o taktirde O'nun fazlını geri çevirecek kimse yoktur. O'nu kullarından dilediği kimseye isabet ettirir. Ve O; Gafûr'dur (mağfiret eden), Rahîm'dir (rahmet nurunun sahibi).


(HUD SURESİ 6.AYET)

وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ

Ve mâ min dâbbetin fil ardı illâ alâllâhi rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrehâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin mubîn(mubînin).

Ve yeryüzünde yürüyen bir canlı yoktur ki; onun rızkı, Allah'ın üzerine (Allah'a ait) olmasın. Ve onun karar kıldığı (kaldığı) yeri ve onun emanet (geçici) durduğu
yeri bilir. Hepsi Kitab-ı Mübîn'dedir


(HUD SURESİ 56.AYET)

إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ


İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

Muhakkak ki ben, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. Yürüyen hiçbir canlı mahlûk (dabbe) yoktur ki; O (Allahû Tealâ), onun perçeminden tutmuş (O'nun kontrolü altında) olmasın. Muhakkak ki benim Rabbim, Sıratı Mustakîm üzeredir (Sıratı Mustakîm'in kontrolü Allah'tadır).


(ANKEBUT SURESİ 60.AYET)

وَكَأَيِّن مِن دَابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ وَهُوَ السَّمِيعُ
الْعَلِيمُ

Ve keeyyin min dâbbetin lâ tahmilu rızkahâ allâhu yerzukuhâ ve iyyâkum ve huves semîul alîm(alîmu).

Ve hayvanlardan niceleri vardır ki kendi rızkını taşımaz. Allah, onları rızıklandırır ve sizi de. Ve O; en iyi işitendir, en iyi bilendir.

(FATIR SURESİ 2.AYET)

مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِن رَّحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِن بَعْدِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Mâ yeftehillâhu lin nâsi min rahmetin fe lâ mumsike lehâ, ve mâ yumsik fe lâ mursile lehu min ba’dih(ba’dihî), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Allah, rahmetinden insanlar için ne açarsa (genişletirse), o taktirde onu tutacak yoktur. Ve neyi tutarsa, artık O'ndan sonra onu gönderecek (serbest bırakacak) da yoktur. Ve O; Azîz'dir (üstün, yüce), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibi).


(ZUMER SURESİ 38.AYET)

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ

Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunnallâh(yekûlunnallâ
hu), kul e fe raeytum mâ ted’ûne min dûnillâhi in erâdeniyallâhu bi durrin hel hunne kâşifâtu durrihi ev erâdenî bi rahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetih(rahmetihi), kul hasbiyallâh(hasbiyallâhu), aleyhi yetevekkelul mutevekkılûn(mutevekkılûne).

Ve eğer gerçekten onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorarsan, mutlaka: "Allah" derler. De ki: "Allah'tan başka taptıklarınızı gördünüz mü? Eğer Allah bana bir zarar dileseydi, O'nun zararını onlar giderebilir mi? Veya bana bir rahmet dileseydi, onun rahmetini tutabilirler mi (engelleyebilirler mi)?” De ki: “Allah bana yeter!” Tevekkül edenler (yalnız) ona tevekkül ederler (onu vekil ederler)."

PEYGAMBER (S.A.V)'E MEKTUP



Ey ALLAH’ın habibi,

Ey yüreğimize serpilen ab-ı hayat,

Ey gecelerimizi aydınlatan nur,

Ey güllerin efendisi,

Gül kokulu, tatlı sözlü Efendim. Aciz kalemimden dökülen her kelime mahcubiyetimin ifadesidir. Seni anlatacak kelimeleri seçmekte o kadar zorlanıyorum ki. Senin asrında yaşayamamanın burukluğunu hissediyorum içimde. Seni göremedim, gül kokundan koklayıp sohbetine nail olamadım, ayaklarına sarılıp öpemedim, her gece kapında uyuyamadım ama on dört asırdır seninle yaşadık, senin aşkınla kokladık gülleri, sana söyledik en güzel sözleri, hasretini gidermek için gülleri göz yaşıyla suladık. Seni tekrarladık dilimizde. Şairler mısralarda aradı aşkı, Mecnunlar çöllere düştü, dervişler çilelere girdi. Seni hep kalbimizde yaşattık. Hiç gitmedin yanımızdan, terk etmedin ümmetini, hep bizimleydin. Mevlana’nın neyinde, Fuzuli’nin kamışlığında, Şeyh Galib’in yanan mısralarında duyduk, hissettik her okuyuşta senin geldiğini. Karanlık gecelerde nurunla doğdun mısralara, gösterdin hub cemalini. Adının anıldığı her yeri gül kokunla şereflendirdin.

Seni öyle çok özlüyorum ki, öyle çok hasret çekiyorum ki, mübarek ravza-i şerifinin resmini kokluyor, öpüyor, seni hissetmeye çalışıyorum. Uhud Dağı’nda kırılan mübarek dişini arıyorum rüyalarımda. Her gün semaya yükselen isminle diriliyorum. Her adımımda seni düşünüyor sünnetini yaşamaya çalışıyorum.

Hayatının her anını bildiğimiz tek kişisin sen, kainatın ilk yaratılanı, son peygamberi Efendim. Senin gibi bir insan ne geldi ne de gelecek. ALLAH’ın en sevgili kulusun sen, kainatın en şerefli insanının ümmeti olduğum için o kadar mutluyum ki.

Habibullahsın sen, Rasulullahsın sen.

Sen yokken kim siler göz yaşlarımı, kime anlatırım derdimi, kime yazarım mektuplarımı?

Sen alemin nurusun Efendim, ruhum seni özlüyor, seni arıyorum bu çöllerde, kalbim senin için atıyor, gel gel diye…

Seni seven bu aciz ümmeti ne olur sensiz ve sevgisiz bırakma. Beni de da’vet et, yanına geleyim, gül kokunu kaynağından koklayıp nurundan feyz alayım. Sana gelmeyi o kadar çok istiyorum ki.

Gel ey Resul! Sen olmayınca gözyaşları seni aradı, temevvüc oldu, aktı gönül odunun üstüne.

Gel ey Resul! Minareler kıyamda kubbeler secdedeyken, kuşlar zikirde, eller duadayken, ay bölünmüş güneş hasretle yanıyorken seni arıyor seni soruyordu bütün kainat.

Gel ey Resul! Zeydler’inle, Musablar’ınla, Ömerler’inle gel.

BAL TEFSİRİ

  
Hazreti Ali, bir gün gazadan hanesine geldiğinde, Hz. Ebubekir Sıddık, Hz Ömer El Faruk, Hz. Osman Zinnureyn gelerek Hz. Ali’ye: “Gazan mübarek olsun ey Allahın arslanı" dediler.


Hz. Fatımatüz Zehra validemiz de onlara ikramen kalaylı bir tas içinde bal getirdi. Balın üzerinde ince bir kıl vardı. Hz. Ebubekir kılı almak üzere davrandı. Hz. Ömer ise, kılı aldırmadı ve dedi ki:

– Bizler Hazreti Zişanın vezirleriyiz. Belki Fatimetüz Zehra bizleri tecrübe için bu kılı koymuştur. Aramızda bu kıl hakkında üçer tevil edelim. Münasip değil mi?” dedi ve sonra;

Hz. Ebubekir:
– Namaz kılanın kalbi nurludur bu tastan. Dünya endişesini gönlüne getirmeden namaz kılmak tatlıdır bu baldan. Namazı tadili erkan üzere kılmak incedir bu kıldan.

Müteakiben Hz. Ömer El Faruk şöyle buyurdular:
– Misafiri seven hane sahibinin kalbi nurludur bu tastan. Misafirlere ikram etmek ve gönlünü almak tatlıdır bu baldan. Misafirin kalbi incedir bu kıldan.

Hz. Osman da söyle yorumladı:
– Alimlerin kalbi nurludur bu tastan. Alimlerle sohbet etmek ve onları dinlemek tatlıdır bu baldan. Kur’an-ı Kerim’e mana vermek incedir bu kıldan. http://www.facebook.com/radyoasya

Hz Ali Efendimiz de söyle bir açıklama da bulundu:
– Gazaya giden gazilerin kalbi nurludur ba tastan. Cihat edip al kanlara boyanıp kafirlerle cenk etmek tatlıdır bu baldan. Üzerine kul hakkı geçirmeden, haram yemeden hanesine dönmek incedir bu kıldan. Sonra

Hz. Fatıma validemiz de bir yorumda bulundular:
– Erkeğini hoşnut eden kadınların kalbi nurludur bu tastan. Erine cefa etmeyip güzelce geçinip, kendinden razı etmek tatlıdır bu baldan. Kocasının hakkını yerine getirmek incedir bu kıldan.

Sonra Hz. Peygamber Efendimiz de bu sohbete iştirak ederek şöyle tevil buyurdular:
– Benim ümmetimin kalbi nurludur bu tastan. Kevser şarabı tatlıdır bu baldan. Şeriatımız (İslamiyet) incedir bu kıldan.

– Bu sohbete, neş’e veren Cenab–ı Hak, Cebrail (as)’ı göndererek buyurdu ki:
– Senin nübüvvet nurun nurludur bu tastan. Yarın kıyamet günü mahşer yerinde ümmetine şefaat etmen tatlıdır bu baldan. Sırat köprüsü incedir bu kıldan. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) mübarek ellerini kaldırıp:

– Ya Rabbi, bu bal tefsirini okuyana, dinleyene ikiyüz peygamber sevabı isterim ve senden dilerim, diye dua ettiler. Cihar Yari Güzin Efendilerimiz de “Amin” dediler. Cenabı Allah’dan şöyle nida geldi:

– Ya Habibim! Senin ümmetinden her kim bu Bal Tefsirini üzerinde taşır, okur, okutur, yazar, yazdırır ve din kardeşlerine hediye ederse İzzet ve Celalim hakkı için ben de o kuluma ikiyüz peygamber sevabı veririm, diye buyurdular.
Peygamber Efendimiz de dedi ki:

– Benim ümmetimden her kim bu bal tefsirini kendisine evrad edinip üzerinde taşır, her gün okur veya dinlerse, ve burda bahsedilen ahlaklarla ahlaklanmaya çalışsa katiyyen dünya darlığı görmez; fakru zarurete düşmez; ölürken hüsnü şehadetle ölür; ahirete iman ile gider ve gelecek kaza ve musibetlerden kendisini Cenabı Hak muhafaza eder.

ZAMAN ÖLÇÜSÜ

 

 CUMA HAFTANIN, 

RAMAZAN YILIN, 

HAC İSE ÖMRÜN ÖLÇÜSÜDÜR.

29 Aralık 2011 Perşembe

NAMAZIN GÜZELLİKLERİ



Hakk’a imandan sonra kulluğun başı: namaz,
Cevherlere çevirir toprağı taşı, namaz!

Allah’ın ve Nebi’nin rızası var namazda,
A zamanın Yusuf’u, kâr takva, kâr namazda!

Namaz gözlerin nuru, namaz ki cana ışık,
Her rükû ve her secde, derde, hicrana ışık!

Tıpkı bedenlerdeki baş gibi, dinde namaz,
Allah’ın en sevdiği, kılmak, vaktinde namaz!

Cahil, namaz deyince zanneder ki zahmet var,
Hayır! Bunda bereket… Hayır! Bunda rahmet var!

Günahı siler atar, çağlayan bir su gibi,
Eder can bahçesini cennet kokusu gibi!

Kim tatsa bırakamaz! Bu aşk güzel, haz güzel,
Çünkü Hakk’ın emridir: Vacip, sünnet, farz güzel!

Kapıların önünde akan bir ırmak namaz,
Ay gibi, Zühre gibi, eder yüzü ak, namaz!

Cennet meyvesi ey can, çok rükû ve çok secde,
Gafillerde yok şükür, gafillerde yok secde!

Terki mümkün değildir, ne deniz, ne karada,
Çünkü namazla erdi erenler hep murada!

Âdem’e, Şit’e, Nuh’a emredince Hak, namaz,
Kıldı bütün Nebiler, İbrahim, İshak namaz!

Nebiler ve ümmetler kılageldi hep namaz,
Allah’ın rızasına, cennete sebep, namaz!

İşte Peygamber sözü: “Namaz ki, dine direk,”
Onunla bütün hayır; onunla parlar yürek!

Namazların terkini küfre denk tutar Nebi,
Çünkü tehlikededir böyle âdet sahibi!

Namazdan olacaktır kıyamette ilk sual,
Namaz eksik gelirse mizanı aşmak muhal!

İnsan gözünde dağlar deryalar belki büyük,
Günahlar bakımından namazın terki büyük!

Namaz kabrin yoldaşı, namaz ki yüze ziynet,
Sabaha ve akşama, gece gündüze ziynet!

Yüce Allah buyurdu: “Secde et, Bana yaklaş!”
Musa ve Hızır gibi lütfa, ihsana yaklaş!

İslam’ın temelidir: Oruç, zekât, hac, namaz,
Artık nasıl olur da yürekler kıpırdamaz!

Sağırlar duymasa da sabah akşam var davet,
Rahmete ve nimete ermededir Yâr davet!

Namaz yumurtasından cennet bülbülü çıkar,
Çünkü bundadır takva, çünkü bunda bütün kâr!

Ah ne güzel bir zikir, ne güzel bir secde bu,
Hakk’ın has kullarını getirmede vecde bu!

Rıza miracı demek, her secde ve her dua,
Kimin ne kıymeti var, olmazsa eğer dua?

Ta Âdem’den bugüne her ümmete var namaz,
A Yusuf yüzlü oğul, dost namazdır, yâr namaz!

Kıyam, kıraat, rükû, peşinden secde gelir,
Artık duru gönüller bin türlü vecde gelir!

Can artık gam seline bir değirmen olamaz,
Kulun başı üstünde rahmettir çünkü namaz!

“Beni zikretmek için namaz kıl!” buyurdu Rab,
Nasıl müstağni kalır artık Türk, artık Arap?

Secdeye koymak ile emrolundum ben başı,
Çünkü ibadetlerin bu namazdır en başı!

“Bugünün namazını yarın kılarım” deme,
Nice yarınlar geçti, bir baksana âleme!

Kim diyorsa aldanır “ederim kaza yarın,”
Namazın terkine var, bin türlü ceza yarın.

Namaz, mü’minin harcı; kuş, kuğu, at kılamaz.
Çok kimse de ömründe tek bir rekât kılamaz!

Yaratmada geceyi, yaratmada Rab günü,
Nefsini hesaba çek, gelmeden hesap günü!

İki rekât bir namaz şah olmaktan hoş bana,
Çünkü Allah diyor ki: “Ey has kulum, koş bana!”

Leyla’yı ve Şirin’i ne kadar var arayan,
Allah’tan başka bir dost bulamaz yâr arayan!

Namaz dostluk kapısı, namaz başların tacı,
İşte âlemde budur mü’minlerin miracı!

Her rükû, her secdede yüreklerden gam gider,
Daha namaz bitmeden Resul’e selam gider!

Kim çok secde ederse aferinler var ona,
Nebiler ve melekler olacaktır yâr ona!

Rahmete vesile kıl bu ömrü, bu az vakti,
Ne mübarek vakittir ya Rabbi namaz vakti!

Secde kulun Rabbine, işte en yakın hâli,
Bizi de salihlerle haşreyle ya İlahî!

 
 
Mustafa Necati Bursalı 21.10.2006

Strese İyi Gelen Şeyler